Hizmet Tespit Davası Rehberi

Türkiye’de ne yazık ki bazı işçiler sigortasız çalıştırılmakta veya SGK’ya eksik prim bildirimi ile mağdur edilmektedir. Bu durum, emeklilik ve sosyal güvenlik haklarında ciddi kayıplara yol açar. Peki, böyle bir durumda işçiler ne yapabilir? İşte tam bu noktada hizmet tespiti davası devreye giriyor. Aşağıda, hizmet tespiti davasının ne olduğunu, kimlerin hangi şartlarda açabileceğini ve sürecin detaylarını 2025 yılı güncel mevzuatına göre anlaşılır bir dille açıkladık.
İçindekiler
ToggleHizmet Tespit Davası
Hizmet tespiti davası, işverenin sigortalı işçiyi Sosyal Güvenlik Kurumu’na hiç bildirmemesi veya çalışmalarını eksik bildirmesi durumunda, işçinin gerçek çalışma süresini ve primlerini tespit ettirmek için açtığı dava türüdür. Bu dava, işçinin uğradığı hak kayıplarını telafi etmek açısından büyük önem taşır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 86. maddesinin 9. fıkrasında, işveren tarafından SGK’ya bildirilmeyen veya SGK tarafından tespit edilemeyen çalışmaların, hizmetin geçtiği yılın sonundan itibaren 5 yıl içinde iş mahkemesinde açılacak dava ile ispatlanabileceği hükme bağlanmıştır:
“Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.”
Kısaca özetlemek gerekirse, hizmet tespiti davası; işçinin sigortalı olması gereken sürelerini hukuken tescil ettirmek için kullandığı bir yoldur. Dava sonunda mahkeme, çalışmanın geçtiği süreleri ve koşulları tespit eder; böylece işçi, primleri yatırılmamış günlerini kazanmış olur. Bu, ileride emeklilik hesabında o günlerin sayılması ve hak ettiği sosyal güvenlik yardımlarından mahrum kalmamasını sağlar.
Kimler Hizmet Tespiti Davası Açabilir?
Hizmet tespiti davasını işçiler açabilir. Burada kastedilen, 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesi uyarınca sigortalı sayılan ve bir işverene tabi olarak çalışan kişilerdir. Eğer sigortalı işçi vefat etmiş ise, onun mirasçıları da bu davayı açma hakkına sahiptir. Amaç, vefat eden işçinin eksik sigortalı sürelerini tespit ettirerek geride kalanların haklarını korumaktır.
Davada davalı taraf işverendir, yani işçiyi sigortasız çalıştıran veya primlerini eksik bildiren kişi ya da şirkettir. Dava dilekçesinde SGK da haberdar edilir ve SGK, davaya fer’i müdahil olarak katılır. Bu, SGK’nın da süreçten haberdar olmasını ve mahkeme kararına göre kayıtlarını güncellemesini sağlamak içindir. Özetle, hizmet tespiti davasını sigortasız çalışmış ya da prim günleri eksik yatırılmış her işçi (ve gerekiyorsa yasal mirasçıları) işverene karşı açabilir.
Hizmet Tespit Davası Hangi Durumlarda Açılabilir?
Hizmet tespiti davası, işçinin SGK’da eksik görünen hizmet süresi ve prim günleriyle ilgili çeşitli durumlar için gündeme gelebilir. Genel olarak aşağıdaki durumlarda açılması söz konusu olur:
Hiç bildirilmeyen çalışma: İşçi belli bir süre tamamen sigortasız çalıştırılmışsa (örneğin işyerinde çalışmaya başladı ama SGK’ya hiç giriş bildirgesi verilmemişse), bu çalışmanın tespiti için dava açılır.
Eksik gün bildirilmesi: İşveren, işçiyi ay içinde tam çalıştığı halde SGK’ya daha az prim günü bildirmiş olabilir. Örneğin ayda 30 gün çalıştığı halde 15 gün üzerinden prim yatırıldıysa, eksik bildirilen günlerin tespiti talep edilebilir.
Eksik süreli sigorta: İşçinin işe giriş tarihi gerçekte daha erken olup SGK’ya geç bildirilmişse veya işten çıkış tarihi gerçekte daha geç olmasına rağmen SGK kayıtlarında daha erken gösterilmişse, gerçek işe başlama ve bitiş tarihlerini belirlemek için hizmet tespiti davası açılabilir.
Yukarıda sayılan hallerde, işçi fiilen çalışmış ancak SGK kayıtları gerçeği yansıtmamıştır. İşte bu çelişkiyi düzeltmek için hizmet tespiti davası açılabilir. Önemli olan, ortada bir çalışma olgusu olması fakat SGK hizmet dökümünde bunun tam olarak görünmemesidir.
Hizmet Tespiti Davası Açma Şartları
Her dava türünde olduğu gibi, hizmet tespiti davasında da belli koşulların varlığı gerekir. Kanun ve yargı kararlarıyla belirlenmiş şartlar özetle şunlardır:
Hizmet akdine tabi çalışma: İşçi ile işveren arasında gerçekten bir hizmet sözleşmesi bulunmalıdır. Yani işçi, işverenin emir ve talimatları altında, bir ücret karşılığı çalışmış olmalıdır.
İşyerinin sigorta kapsamında olması: Çalışılan işyeri, 5510 sayılı Kanun kapsamında sigortalı işçi çalıştırması gereken bir işyeri olmalıdır.
SGK tarafından tespit edilmemiş olma: İşçinin sigortasız çalıştığı dönem, dava açılmadan önce SGK müfettişlerince tespit edilip kayıt altına alınmamış olmalıdır.
Hizmetin bildirilmemiş veya eksik bildirilmiş olması: Davaya konu çalışma dönemi ya hiç bildirilmemiş ya da eksik gün/ücretle bildirilmiş olmalıdır.
Sigortalı sayılan kişilerden olma: İşçi, 5510 sayılı Kanun’a göre sigortalı sayılması gereken bir kişi olmalıdır.
Süre aşımının geçmemiş olması: En kritik şartlardan biri, aşağıda detaylı değineceğimiz 5 yıllık hak düşürücü süre içinde davanın açılmasıdır. Eğer bu süre geçmişse (istisnai durumlar hariç) dava reddedilecektir.
Yukarıdaki şartlar sağlanıyorsa, işçi hizmet tespiti davasını açabilir. Şartların doğru tespiti ve değerlendirilmesi çok önemlidir; aksi takdirde işçinin hak arama yolu usul engeline takılabilir. Bu nedenle, dava açmadan önce durumunuzu bir avukatla değerlendirmeniz faydalı olacaktır.
Dava Açmadan Önce SGK’ya Başvuru Zorunlu mu?
Hayır, dava açmadan önce SGK’ya başvurma zorunluluğu yoktur. Mevcut mevzuatta, hizmet tespiti için mahkemeye gitmeden önce Kuruma başvurulmasını şart koşan bir düzenleme bulunmamaktadır. Yani bir işçi, sigortasız çalıştırıldığını düşünüyorsa doğrudan doğruya iş mahkemesinde davasını açabilir. Ayrıca hizmet tespiti davaları, zorunlu arabuluculuk kapsamında da değildir; bu tür davalarda arabulucuya gitmeden doğrudan dava açılabilir.
Bununla birlikte, SGK’ya şikayette bulunmak bazı durumlarda yararlı olabilir. Özellikle işten ayrıldıktan hemen sonra, Kuruma yapacağınız bir şikayet sonucunda SGK müfettiş görevlendirip işyerini denetleyebilir.
Hizmet Tespiti Davasında İspat
Hizmet tespiti davasında, işçinin ilgili dönemde gerçekten çalıştığını ispat etmesi gerekir. Bu ispat için her türlü delil ileri sürülebilse de uygulamada en sık başvurulan ve en etkili deliller şunlardır:
Tanık ifadeleri: Tanık delili en önemli ispat araçlarından biridir. Özellikle aynı işyerinde birlikte çalıştığınız iş arkadaşlarınızın mahkemede vereceği ifadeler çok değerli olacaktır. Mümkünse birden fazla tanık göstermek, ifadelere güç katar.
Belge ve kayıtlar: Çalıştığınızı kanıtlayacak her türlü yazılı belge işe yarayabilir. Örneğin, işyerine giriş çıkış kayıtları, güvenlik kamerası görüntüleri, size verilen bir yaka kartı, işyeri içi yazışmalar, müşterilerle yaptığınız yazışmalar, teslim aldığınız ekipmanlara dair formlar vs. gibi işyeri kayıtları önemli delil olabilir. İşverenin tuttuğu bordrolar, puantaj kayıtları veya görev çizelgeleri de mahkemece talep edilip incelenebilir.
Maaş ödeme kanıtları: Banka hesap hareketleriniz, işveren tarafından adınıza yapılan para transferleri veya maaş ödemelerini gösteren belgeler de güçlü delillerdendir. Özellikle işveren size bir kısmını banka, bir kısmını elden ödeme yapıyorsa, banka dekontları gerçek maaşınızın ne kadar olduğunu ortaya koyar. Bu da SGK’ya eksik kazanç bildirimini ispatlamaya yardımcı olur.
Diğer belgeler: İşe girişte doldurduğunuz form, iş başvuru dilekçesi, aldığınız ücretlere ilişkin imzaladığınız bordrolar hatta işyerindeki fotoğraflarınız bile delil olarak sunulabilir. Ayrıca varsa işyerine ait servis listelerinde adınızın geçmesi, yemek fişi kayıtları, giriş-çıkış turnike kayıtları gibi dolaylı deliller de kullanılabilir.
İspat yükü, böyle bir davada işçinin üzerindedir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre çalışma olgusunu ispat görevi işçidedir.
Hizmet Tespiti Davasında Hak Düşürücü Süre
Hizmet tespiti davalarında normal zamanaşımı süresinden ziyade hak düşürücü süre kavramı uygulanır. Bu davalar için kanunen öngörülen hak düşürücü süre 5 yıldır. 5510 sayılı Kanun’un 86/9. maddesi uyarınca, sigortasız çalışılan sürenin ait olduğu yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde dava açılmalıdır. Bu süre geçtikten sonra dava açma hakkı düşer; mahkeme, süre itirazı olmasa dahi bunu resen dikkate alır ve süre aşıldıysa davayı reddeder.
Sigortalı ölmüş ise mirasçılar için hak düşürücü süre ise murisin ölüm tarihinden itibaren başlamaktadır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken konu, murisin yaşadığı dönemde hizmet tespit davası açmak için gereken hak düşürücü süre bitmeden vefat etmiş olmasıdır. Eğer ki muris yaşarken hizmet tespit davası açmak için 5 yıllık süre içerisinde harekete geçmemişse mirasçıların da dava açma hakkı ortadan kaybolmuş olacaktır.
5 yıllık hak düşürücü süreye ilişkin hesaplama yapmak gerekirse;
Örneğin, 2020 yılında sigortasız çalıştığınız bir dönem varsa, 5 yıllık süre 2020 yılının sonundan (31 Aralık 2020’den) itibaren işlemeye başlar. Bu durumda en geç 31 Aralık 2025 tarihine kadar hizmet tespiti davanızı açmanız gerekir. Eğer 2026 yılında dava açmaya kalkarsanız, ne yazık ki hak düşürücü süre geçtiği için davanız dinlenmeden reddedilecektir. Nitekim Yargıtay da hak düşürücü sürenin dolmasıyla işçinin dava hakkının ortadan kalkacağını vurgulamaktadır.
Hak Düşürücü Süre İstisnaları
Önemle belirtelim ki, bu 5 yıllık süre kuralının istisnaları vardır. Kanunda ve ilgili yönetmelikte belirtilen bazı özel hallerde, 5 yıl geçmiş olsa bile hizmet tespiti davası açılabilir. Yargıtay 10. ve 21. Hukuk Dairelerinin süreklilik kazanmış kararlarına göre:
İşçiyle ilgili aynı dönemi kapsayan ve kesinleşmiş bir işçilik alacağı davası kararı varsa (örneğin kıdem tazminatı davasında mahkeme o dönemde çalıştığını zaten tespit etmişse),
İşçinin çalışması bir SGK müfettiş raporu veya denetim tutanağı ile tespit edilmişse (denetimde çalışma kayıt altına alınmışsa),
İşveren, işçi için süresinde işe giriş bildirgesi vermiş ancak sonrasında aylık prim belgesi vermemiş ve prim ödememişse,
İşçi o dönemin ardından memur statüsüne geçmişse,
İşverenin düzenlediği ve işçinin imzaladığı bir ücret bordrosunda sigorta primi kesildiği gösterildiği halde SGK’ya yatırılmamışsa,
SGK, yapılan bir asgari işçilik incelemesi sonunda ilgili döneme ait primleri işverenden tahsil etmişse, gibi durumlarda 5 yıllık hak düşürücü süre işlemeyebilir.
Hizmet Tespiti Davası Ne Kadar Sürer?
Bu davaların ne kadar süreceği, dosyanın özelliklerine ve yargı mercilerinin iş yoğunluğuna göre değişebilir. Genel olarak, bir hizmet tespiti davasının ilk derece mahkemesinde sonuçlanması yaklaşık 1-3 yıl sürebilir. Eğer ilk derece mahkemesinin verdiği karara taraflardan biri itiraz ederse, dosya istinaf incelemesine gidecektir. Bölge Adliye Mahkemesi, dosyayı inceleyip kararı onayabilir, düzeltebilir veya bozabilir. İstinaf aşaması da birkaç ay ila bir yıl arasında sürebilir. Hatta bazı durumlarda dosya Yargıtay’a kadar taşınırsa, kesinleşme süresi daha da uzayabilir.
Özetle, hizmet tespiti davası bir anda sonuçlanan bir süreç değildir. İşçi açısından belki yıllar sürebilecek bir hak arayışı söz konusudur. Bu süreçte usul kurallarına uygun hareket etmek, mahkeme taleplerini zamanında yerine getirmek ve gerektiğinde hukuki destek almak, davanın daha sağlıklı ilerlemesini sağlar.
Hizmet Tespiti Davası Görevli ve Yetkili Mahkeme
5510 sayılı Kanun uyarınca hizmet tespiti davaları İş Mahkemelerinde görülmektedir. İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesine göre yetkili mahkemeler ise davalının yerleşim yeri mahkemesi veya işin görüldüğü yer mahkemesidir.
Dava Sonucu Ne Olur?
Hizmet tespiti davasının sonuçlanmasıyla birlikte mahkeme, işçinin çalıştığı süreleri ve şartları karara bağlar. Bu karar neticesinde tarafları bekleyen durumlar şöyledir:
İşçi açısından sonuçlar: Dava kazanılırsa, mahkemenin ilamında belirtilen dönem için işçi sigortalı çalışmış kabul edilir. SGK, mahkeme kararını esas alarak işçinin hizmet dökümüne eksik olan günleri ekler ve o günlere ait kazançları prime esas kazanç hanesine işler. Bu, işçinin emeklilik için gerekli prim gün sayısını artırır ve emekli maaşı hesaplanırken gerçek kazançlarının dikkate alınmasını sağlar.
İşveren açısından sonuçlar: Davayı kaybeden işveren, çalıştırdığı işçinin sigortasız kaldığı günler için SGK’ya ödemesi gereken primleri, gecikme zamları ve olası idari para cezalarıyla birlikte ödemek zorunda kalır. Mahkeme kararı, SGK tarafından işverene prim borcu ve ceza olarak yansıtılır. Ayrıca işveren, sigortasız işçi çalıştırmanın hukuki yaptırımlarıyla karşılaşabilir.
Davanın kaybedilmesi durumunda: Eğer işçi davasını kaybederse, mevcut SGK kayıtlarında bir değişiklik olmaz. İşçi için bu olumsuz bir sonuçtur; sigortasız kaldığı dönemler için herhangi bir kazanım elde edemez. Ancak kararın olumsuz olması durumunda işçinin hala süresi varsa istinaf ve temyiz gibi kanun yollarına başvurabilir.
Özetle, hizmet tespiti davasının sonucunda işçi haklı bulunursa sigortasız çalıştığı dönemler resmen sigortalı hale gelir ve geleceğe dönük hak kaybı önlenir. İşveren haksız bulunursa maddi yük altına girer ve yasal yaptırımlarla karşılaşır. Sonuç, işçinin lehine de aleyhine de çıksa, kararın gerekçelerine göre tarafların temyiz hakkı bulunmaktadır. Ancak çoğu durumda, yeterli delil sunulan hizmet tespiti davaları işçi lehine sonuçlanmaktadır. Çünkü kanun, sigortasız çalıştırılmayı önlemeyi ve işçinin hakkını korumayı amaçlayan koruyucu hükümlere sahiptir.
Avukatla Çalışmanın Önemi
Hizmet tespiti davaları, hem iş hukuku hem de sosyal güvenlik hukuku bilgisini gerektiren, teknik detayları olan süreçlerdir. Bu nedenle, böyle bir davaya girişirken bir avukatla çalışmak son derece önemlidir. İşte avukat desteğinin sağladığı bazı avantajlar:
Usulü doğru yönetme: Dava dilekçesinin doğru hazırlanması, ilgili kanun maddelerine atıf yapılması, görevli mahkemenin doğru belirlenmesi gibi usule ilişkin konularda avukat hata yapılmasını engeller.
Delil toplama ve sunma: Hangi delilin işçi lehine işe yarayacağını bir avukat daha iyi değerlendirebilir. Tanık beyanlarının nasıl sunulacağı, işverenden ve SGK’dan hangi belgelerin istenebileceği konularında uzman bir iş hukuku avukatı yol gösterir. Delillerin eksiksiz ve zamanında sunulması davanın başarısı için kritiktir.
Süreç takibi ve itirazlar: Dava süreci boyunca duruşmaların takibi, usulüne uygun beyanda bulunma, karşı tarafın iddialarına cevap verme gibi konuları avukatınız üstlenir. Olası istinaf ve temyiz aşamalarında da gerekçeli itirazları hazırlamak bir uzmanlık işidir.
Sonuç olarak, hizmet tespiti davası, işçinin gelecekteki emeklilik ve sosyal güvenlik haklarını doğrudan etkileyen kritik bir girişimdir. Bu kritik süreçte hukuki destek almak, hak kaybı yaşama riskini en aza indirir. Nitekim 5510 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat teknik ayrıntılar içerir; deneyimli bir avukat, mevzuata hâkimiyetiyle sizin adınıza en iyi savunmayı yapacaktır. Eğer siz de sigortasız çalıştırıldığınızı düşünüyor veya SGK hizmet dökümünüzde eksik prim günleri fark ediyorsanız, gecikmeden bir hukuk uzmanına danışın. Unutmayın, hakkınızı aramak sizin yasal güvenceniz altındadır ve bu yolda yalnız değilsiniz. Bir avukatın rehberliğiyle hareket ederek hem yasal süreçleri doğru işletir hem de ileride pişmanlık duyacağınız ihmallerden kaçınmış olursunuz.
Sıkça Sorulan Sorular (S.S.S.)
Hangi durumlarda hizmet tespit davası açılır?
İşçi sigortasız çalıştırıldıysa, SGK’ya hiç bildirilmediyse, eksik prim günü veya ücret bildirimi yapıldıysa, işe giriş tarihi gerçekte daha erkense ya da SGK kaydında görünmeyen bir çalışma varsa hizmet tespiti davası açılabilir.
Hizmet tespit davası sonucunda ne olur?
Dava kazanılırsa, mahkeme kararıyla işçinin sigortasız çalıştığı günler SGK kayıtlarına işlenir. İşveren geriye dönük prim borcunu SGK’ya öder. İşçi emeklilik ve sosyal güvenlik haklarını geri kazanır.
Hizmet tespiti davası geriye dönük kaç yıl için yapılabilir?
Hizmet tespiti davası, çalışmanın geçtiği yılın sonundan itibaren 5 yıl içinde açılmalıdır. Süre geçerse dava hakkı kaybedilir. Ancak bazı istisnai durumlarda 5 yıl kuralı esnetilebilir.
Hizmet tespit davalarında hangi mahkeme yetkilidir?
Dava, işverenin merkezinin bulunduğu yer veya işçinin fiilen çalıştığı yer iş mahkemesinde açılır. İş mahkemesi yoksa asliye hukuk mahkemesi iş mahkemesi sıfatıyla bakar.
Hizmet tespit davasında avukatlık ücreti ne kadar?
Avukatlık ücretleri serbest olarak belirlenebilir. Ancak 2025 yılı Türkiye Barolar Birliği tavsiye tarifesine göre hizmet tespiti davası için asgari ücret ortalama 25.000 – 30.000 TL arasında değişebilir. Avukatla özel ücret kararlaştırılabilir.
Hizmet tespiti için arabuluculuk zorunlu mu?
Hayır. Hizmet tespiti davaları arabuluculuk kapsamı dışında tutulmuştur. Bu nedenle arabulucuya başvurmadan doğrudan iş mahkemesine dava açılabilir.
Hizmet Tespiti Davası Yargıtay Kararları
Re’sen Araştırma Gerekliliği
(Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2021/4235 E., 2022/3635 K.)
“Dava, 506 sayılı Kanunun 79/10. (5510 sayılı Kanun’un m. 86/9.) maddesi uyarınca açılmış hizmet tespiti davasıdır. Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanların hizmetlerin tespitine ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu çerçevede hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyerek, gerekli araştırmaların re’sen yapılması ve kanıtların toplanması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.”
Mirasın Reddi Halinde Tespit Davası Akıbeti
(Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2017/4633 E., 2017/7184 K.)
“Hâl böyle olunca; taraflarının gerçek kişi olduğu hizmet tespiti davalarında, çalışma iddiası ispatlandığı takdirde, mahkemece kurulacak hüküm, sigortalı hizmetlerin varlığının tespitinden öte, parasal konulara ilişkin herhangi bir irdeleme içermediğinden, mirasçıların mirası reddetmiş olmaları, mirasçılar yönünden tespit hükmü kurulmasına engel teşkil etmeyecektir. Ancak, bu husus, Kurum tarafından primlerin tahsili aşamasında göz önünde bulundurulmalıdır.
Kaldı ki; Türk Medeni Kanununun 612. maddesinde “En yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından reddolunan miras, sulh mahkemesince iflâs hükümlerine göre tasfiye edilir. Tasfiye sonunda arta kalan değerler, mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine verilir.” düzenlemesine yer verilmiş olup; mirasın reddi durumunda tasfiye sonucu terekeden arta kalan olursa, bunlar ikinci zümreye geçmeyerek mirası reddetmiş olan birinci zümreye verileceği hususu, yine tespitine karar verilecek sigortalılık süresinin prim miktarını, bunun sonucu olarak da terekeden ödenecek kısmı etkileyeceği gözetildiğinde, hizmet tespiti davasının mirası reddetmiş olanların da sosyal güvenlik haklarının kamusal yapısı gözetilerek hak alanını ilgilendirebileceği açık olup, kendilerine tebligat yapılması yolu ile davaya katılmaları sağlanarak yargılamaya devamla karar verilmesini gerekli kılmaktadır.
O halde mahkemece, diğer mirasçının da katılımı ya da ortak vekâlet yoluyla, davaya katılımları sağlandıktan ve taraf teşkili tamamlandıktan sonra esasa girilmesi ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.”
Bir Günlük Çalışma Hizmet Tespit
(Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2016/6108 E., 2016/7252 K.)
“506 sayılı Kanunun 108. maddesi gereğince sigortalılık başlangıç tarihinin belirlenmesine ilişkin açılan her dava, sigortalılığın saptanması istemini de içerdiğinden, bu Kanunun 79. maddesine dayalı olan ve “hizmet tespiti davası” olarak nitelendirilen bir görünüm arz etmekte olup, bunun doğal sonucu olarak da söz konusu bir günlük çalışmanın belirlenmesi talepli davada, hizmet tespiti davalarındaki kanıtlama yöntem ve ilkeleri benimsenip uygulanmalı, başka bir anlatımla, sigortalılıktan söz edilebilmesi için, çalışmanın varlığı, hizmet tespiti davaları yönünden kabul edilen yöntem ve ilkelere uygun biçimde saptanmalıdır.
Davacı sigortalının sigortalık başlangıcı tarihinin, mahkemenin gerekçesinde de açıklandığı üzere bordrolu tanık anlatımlarıyla da desteklenen ve usulüne uygun olarak kuruma intikal eden işe giriş bildirgesindeki tarih olan 01.09.1988 olduğu halde, mahkemece hüküm fıkrasında sigortalılık başlangıç tarihinin yazımında maddi hataya düşülmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.”
Hak Düşürücü Süre İstisnaları
(Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2013/5791 E., 2013/12526 K.)
“İşverenin , çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği Kanun’un 79/1.maddesinde açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin dördüncü kısmında işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi (SSİYön.Madde16) , dört aylık sigorta primleri bordrosu (SSİYön. Madde 17), sigortalı hesap fişi (SSİY. Yön. Madde 18) vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması halinde artık Kanun’un 79/10 (eski 8) maddesinde yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddenin yorumu geniş tutulmakta; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir.
Maddede belirtildiği üzere yönetmelikle tespit edilen belgelerin (işe giriş bildirgesi) verilmesi durumunda hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği gibi çalışmaların sigorta müfettiş raporu ile saptanması durumunda da hak düşürücü sürenin geçtiğinden sözedilemeyeceği açıktır. Bir sigortalının askere gitmeden önce çalıştığı işyerini askerliğe müteakip girmesi durumunda hizmet akdi mecburi hizmet nedeniyle kesilmiş olduğundan artık hak düşürücü sürenin oluştuğundan bahsedilemez. Davacıya ödenen ücretten sigorta primi kesilen hallerde, davacının iş ve sosyal sigorta mevzuatının öngördüğü sigorta hak ve yükümlülüklerini yerine getirmesi nedeniyle Kurumun Yasa’dan kaynaklanan denetim ve inceleme görevini yapmaması karşısında hak düşürücü sürenin işlemeyeceği kabul edilmelidir.”
Bu Yazılar da İlginizi Çekebilir:



